Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Masaüstü Reklam 1
Masaüstü Reklam 1
Masaüstü Reklam 1
Semanur Gökdağ

Memleketi filozoflar değil, devlet yönetir

22 Ekim 2024 günü, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşma, siyasi tarihimizde yankıları uzun yıllar sürecek bir dönemeç niteliği taşıyordu. “Abdullah Öcalan gelsin, Dem Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini kendi ağzıyla ilan etsin” sözleriyle Bahçeli, Türk siyasetinin ezberlerini bozan bir çıkış yaptı. Bu cümleler, kimileri tarafından “ihanet” olarak yaftalanırken, kimileri ise bunları terörle mücadelede zekice kurgulanmış bir stratejinin kilit taşı olarak gördü.

Bahçeli’nin bu çıkışı, ilk anda şaşkınlık yaratmış olabilir. Ancak üzerinde düşünülmesi gereken bir hakikati de gün yüzüne çıkardı: Terörle mücadelenin yalnızca silahla değil, akılla ve stratejiyle yürütülmesi gerektiği. Bahçeli, Öcalan’ı bir araç olarak kullanıp örgüt içindeki korkuları dağıtarak, teröristlerin “Eğer silah bırakırız, cezalandırılırız ya da öldürülürüz” korkusunu bertaraf etmek için cesur bir adım attı. Bu adım, örgüt içindeki yapısal çelişkileri derinleştirebilir, liderlik düzeyinde fikir ayrılıklarını tetikleyebilir ve nihayetinde PKK’nın kendi iç dinamikleriyle çöküşünü hızlandırabilir.

Bu strateji yalnızca terörü sonlandırma çabasını içermiyor, aynı zamanda Kürt halkına uzatılmış güçlü bir el olarak da değerlendiriliyor. Bahçeli, Dem Parti yetkilileriyle görüşme adımını atarak, yıllardır terörle eşleştirilen Kürt sorununa yeni bir boyut kazandırdı. Bu hamle, Kürt halkı ve devlet arasındaki kopuklukları onarma noktasında güçlü bir mesaj içeriyor: Terör ve halk aynı kefeye konulamaz. Kürt halkı, Bahçeli’nin bu adımını, terörün gölgesinden çıkmak ve yeni bir geleceğe umutla bakmak için bir fırsat olarak görebilir.

Bu süreçte, Bahçeli’nin hamlesi örgüt içinde büyük bir ayrışmayı tetikleyebilir. Eğer Öcalan’ın çağrısı örgüt içerisinde kabul görmezse, bu, teröristlerin birbirine düşmesine ve örgütün kendi içinde bir iç savaşa sürüklenmesine yol açabilir. Bahçeli’nin bu adımı, çözüm süreci adı altında yapılan hataların tekrarını engelleyen ve ders alınmış bir stratejinin ürünü olarak görülmelidir. Bu kez, devlet daha dikkatli, daha sabırlı ve daha kararlıdır.

Elbette ki Devlet Bahçeli, bu hamlesinin beraberinde getireceği tepkileri öngörmüştür. Ancak Bahçeli, yalnızca günü kurtarmayı değil, tarihe geçecek bir hamleyle Türkiye’nin geleceğini şekillendirmeyi hedeflemektedir. Kendisini hedef alacak eleştirileri ve itibar suikastlerini göze alarak bu adımı atması, yalnızca devletin bekasını düşünen bir liderin cesaretidir. Bahçeli’nin bu süreçteki duruşu, sadece siyasi bir liderin ötesinde, devlet aklının tecessüm etmiş hali olarak yorumlanmalıdır.

Türkiye, bu hamleyle yalnızca kendi sınırları içinde değil, uluslararası arenada da yeni bir düzene doğru yol almaktadır. Bu süreç, Türkiye’nin terörle mücadelesindeki kararlılığını ve uluslararası diplomasideki gücünü pekiştirecek bir dönüm noktası olabilir. Eleştiriler olacaktır; bunlar demokrasinin bir gereğidir. Ancak unutmamak gerekir ki, memleketi filozoflar değil, devlet yönetir. Bahçeli’nin bu tarihi hamlesini anlamak, günü değil, geleceği görmek isteyenlerin meselesidir. Öyleyse, bu adımı değerlendirirken küçük hesapları bir kenara bırakıp, büyük resme odaklanmak hepimizin ortak sorumluluğudur.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın